Yunanca’da apologia kelimesi savunma anlamına gelmektedir. Müslüman savunuculuğu İslami inancın doğruluk iddialarına akli kanıtlar sağlayan İslam teolojisi çalışmasıdır. Müslüman savunucular özellikle Müslüman olmayanları İslam inancının doğruluğuna davet etmeye ve mevcut Müslümanların da bu inancı onaylamalarına hizmet etmektedir.
Müslüman savunuculuğu entellektüel ortamın derinden postmodern olduğu, teizme karşı savların ve itirazların, yani dini bir görüşün temelden yanlış olduğu ve dinin anlamlı bilgi sağlayamaycağı, seküler kültürün bir parçası ve bölümü olduğu, din konusunun gereksiz olduğu ve bunun İslamı da kapsadığı düşüncelerin yaygın olduğu günümüz dünyasında daha da geçerli hale gelmektedir. Müslüman savunuculuğuna olan ihtiyaç oldukça seküler olan ve İslamı kendi dünya görüşüne engel olarak gören günümüz çağdaş toplumunda daha fazla hissedilmektedir. Buna istinaden Müslümanların İslami Teolojinin itikati yönlerine ve geçmiş nebilerin sayılarına odaklanamnın yanı sıra Batı düşüncesinin ve kültürünün temellerini ve köklerini de iyi bilmeleri gerekir. Bu hususta iki önemli yön olduğunu bilmek elzemdir.
Islam’ın ve Müslümanların karşılaştığı en büyük tehlike bilgi yoksunluğudur.
İlk olarak insanlar sadece manevi olarak değil akli olarak da İslama dönmelidirler. Önemlidir ki Müslüman gençler İslamı eğitimlerine başladıklarında İslamı inancı ikna edici argümanlar ve destekli sebeplerle ifade etmek için gerekli İslami teolojisi bilgilerini edinsinler. Şu anda Müslüman toplumu yeni nesilleri inançlarını muhafaza için gerekli ekipmanlarla donatmayarak gençliğe büyük bir zarar vermektedir. Desteklenmemiş inanca karşı her cenahtan yürütülen entellektüel savaşı tanımak elzemdir. İnancımız için sağlam temeller ve gerekçeler bulmayarak gençliği hezimete mahkum ediyoruz. Gençler eğitimlernde ilerledikçe farklı türden düya görüşlerinden entellektüel saldırı diyebilecemiz İslamı akıl dışı olarak sunan taarruzlara maruz kalmaktadırlar.
Müslümanların karşılaştığı en büyük tehlike bilgisizliktir ki İslam’ın yüzyıllara yayılmış entelektüel birikimi düşünüldüğünde oldukça ironiktir. Peki ya toplumumuzdaki eğitimli kişiler, diye sorabilir bazıları. Bu soruyu basitçe kıymetli bilginlerimizin hangisinin kendi bilgileriyle büyük ateist ve seküler bilginlere karşı durabilir sorusuyla cevaplayabiliriz.Ya da Müslüman alimlerin hangisi seküler bilim adamları tarafından tarih, felsefe, sosyoloji ve siyaset alanlarında referans olarak alınmaktadır? Bugün batı tarafından saygı duyulan tarihteki alimlerimiz sadece fakih, ilahiyatçı ya da dindar kişiler değillerdi aynı zamanda filozof, matematikçi ve bilim insanlarıydılar. Eğer entellektüel kafeslerimizden kurtulmak istiyorsak o zaman sadece, bırakın dinleyenlerin kültürel ifadelerini anlamayı onların anadilinde iletişim kabiliyetinden yoksun, imamlar yetiştirmek yerine profesör, bilim insanı ve saygın imamlar yetiştirmeyi amaçlamalıyız. Eğer dinleyicileri görecelik felsefesinden etkilenmişse bir imamın İslam’ın gerçekleri ve değerleri hakkındaki Cuma hutbesi ne kadar etkili olur? Ya da sosyo-biyoloji evrimi çalışıp inancını kaybetmiş bir öğrencinin olduğu yerde Allah’ın rahmeti üzerine verilen bir hutbe? Burda belirtilmesi gerekn bir nokta bu konuların önemli kişilere özgü olmadığı her birimizin İslam’ı etkileyen konularda entellektüel olarak hazırlıklı olmamız gerektiğidir. 11 Eylul olaylarından bu yana herhangibir gayri Müslüman İslam karşıtı tartışmaları dikkatlice okumaktadır ki bunlar popüler medya ve magazin aracılığıyla toplum bilincine yerleşmektedir.
‘Eğer Abdul sizinle Teslisi tartışmak isterse utanıp kaçmayın konuya sarılıp onu hoş karşılayın…’
Müslümanlar İslam’a saldıranlara ve onu bağlamından koparanlara karşı oldukça fevri bir şekilde saldırmaktadırlar. . Bu saldırgan tavırdan biz de sorumluyuz. Hristiyanlık ötesi Avrupa’nınyapı taşlarını araştırmadan kınamakta bizler de çok hızlı davranmaktayız. Plato’nun Demokrasi’sini okumadan Demokrasiye Kant’ı okumadan seküler ahlaka ve Hobbs’u okumadan seküler politikaya saldırıyoruz.
Daha endişe verici olan ise Evangelikal Hristiyanların beşeri bilimlerde 50 yıl kadar gerilerinde oluşumuzdur. Hristiyanlar inananları zorlayan meseleleri çoktan farkettiler ve cansiparane entellektüel kafeslerinden çıktılar. Müslümanlar entellektüel varoluşun kıyılarında yaşarken bir zamanlar müslümanlardan korkan evanjelik Hristiyanlar felsefede ateistlere, naturalistlere ve humanistlere karşı mücadelede ön sıralarda yerlerini aldılar. Ahmet Deedat (ra) Müslümalığın zirvede olduğu 1980 in sonlarındaki Hristiyanlık ve Müslümanlık diyaloğu ve tartışmalarıyla sallanmakta olan Müslümanları yeniden canlandırdı. Stili ve çalışmaları Hristiyan evanjelikleri sert bir taarruzla maruz bıraktı, ardı ardına inançlarındaki bilgi ve mantıki yanlışlıkları ifşa etti.Maalesef artık o günler geçti. Yeni evanjelik Hristiyanlar felsefe ve mantık gibi bilimleri çalışmanın meyvelerini topladılar ve Hristiyanlık için daha inandırıcı en önemlisi İslama karşı argümanlar geliştirdiler. Artık müslümanlarla tartışmaktan korkmuyorlar. ‘Eğer Abdul sizinle Teslisi tartışmak isterse utanıp kaçmayın konuya sarılıp onu hoş karşılayın…’ diyor Evanjelik bir Hristiyan Müslümanlarla nasıl tartışılacağı konulu bir konuşmada.
Müslüma savunuculuğu genel olarak iki bölüme ayrılabilir, mücadeleci (ya da olumlu) savunuculuk ve korumacı (ya da negatif) savunuculuk. Mücadeleci savunculul İslami hakikat iddiaları için müsbet örnekler sunmaya çalışır. Korumacı savunuculuk dab u iddialara karşı yapılan saldırıları bertaraf etmeye çalışır. Mücadeleci Savunuculuk ayrıca iki bölüme ayrılabilir; doğa teolojisi, yani Allah’ın varlığına dair iddialar, ikincisi de Kuran’ın mucizesini içeren İslami kanıtlardır. Korumacı Savunuculuk da iki bölümden oluşur. Doğa teolojisi görecelik gibi dine karşı yapılan itirazları bertaraf için argümanlar hazırlar. Ikıncı bölümde İslami kanıtlardır ki Kuran ve Hadis gibi İslami metinlerin yanlışlığını iddia eden modern Kuran çalışmlarına karşı savlar üretir.
1 comment:
just like to say the videos have been removed from youtube
Post a Comment